GOT Efsanesinde Final Fiyaskosu
Dizi tarihinin en görkemli ve en büyük izlenme oranına sahip dizisi şüphesiz ki Game Of Thrones (GOT) gibi görünüyor. 8 sezon 73 bölüm soluksuz izlenen GOT, geçtiğimiz hafta son buldu. Peki ya efsane son buldu da iyi mi oldu? Elbette hayır! Ama bu ‘Hayır’ isyanı dizinin bitmesinden çok bitiş şekline!
Milyarlarca insanı aynı anda ekran karşısına kitleyen (Amerika ile aramızdaki zaman farkından dolayı çok adil bir an’da izlemesek de…), insanların spoiler vermek için can attığı, saat farkı yüzünden izlemeyenlerin ise işe konsantre olamayıp, kendini eksik hissettirildiği GOT’un finalinde yarattığı hayal kırıklığını üzerimizden uzunca bir süre atamayacağız gibi görünüyor. Öyle ki bu zamana kadar kötü final olarak adlandırdığımız tüm diziler bile solda sıfırmış. Hatta namı diğer ‘fiyasko final Lost’a bile “Meğerse iyiymiş” dedirtti. Şimdi tabii ki 8 sezonu tek tek eleştirecek değiliz o yüzden neredeyse tüm izleyicilerini üzen final bölümünü biraz(!) eleştireceğiz.
İlk sezonda Bran’ın kuleden aşağı atılmasıyla başlayan hikaye, sezon finalinde yine Bran’ın tahta çıkmasıyla sona erdi. İzleyiciye bu zaman kadar “Meğerse Bran’ın hikayesini izlemişiz” hissiyatı yaratması, “Diğer tüm karakterler aslında figüranmış” dedirten bu son, böylesi büyük bir yapıma hiç yakışmadı. Finalde bunca zaman heyecanla izlenen bir çok bölüm, sahne ve karakter hiçe sayıldı. Sezonları çılgınlar gibi takip edildi, hayranlarına tırnak kemirtip, ölümlerle şoke etti fakat hiç umulmayan bir avuç alt karakterle final verildi. Ardında kitaplara ve diziye en uzak insanın bile daha iyi bir son yazabileceğini düşündüren bir hayran kitlesi bıraktı.
Değerlendirilebilecek, üzerine sezon sezon diziler çekilebilecek o kadar iyi karakterler ve kurgular varken hepsi birden çöpe atıldı. Son bölümde çözülmesi ve nihayete erdirilmesi beklenen birçok konu havada asılı kaldı. İzleyiciyi asla tatmin etmeyen final bölümü kafalarda birçok soru işareti bıraktı.
Final bölümü, yıkılan şehrin ortasında Tyrion, Davos ve Jon’un görüntüsüyle başlıyor ve hayal kırıklığı ile tek başına yürümek isteyen Tyrion’un sahnesiyle devam ediyor. Tyrion “Ben nerede yanlış yaptım?” diye düşünmesi gerekirken, gidip kardeşlerinin akıbetini bulmaya çalışıyor. Ve izleyiciyi ilk şaşırtan sahne de işte tam da bu noktada görülüyor; bir avuç taşın altında kalıp da ölen Cersei ve James…
Tüm kalenin üzerlerine çöktüğü sahneyi çürüten bir açılış sahnesiyle ilk hayal kırıklığı başlıyor. Bir adım yanda dursalar demek ki yaşıyor olacaklardı görüntüsü ayan beyan görülürken, bu yaşanan tam bir saçmalık. Bu garip sahne Tyrion’un iki tuğla kaldırarak bedenleri hiç zarar görmemiş Cersei ve James’in görmesiyle taçlanıyor.
Diğer taraftan esir alınan Lannister askerlerini öldürürken görüntülenen Grey Worm Jon Snow’un bitmek bilmeyen “öldürmesek mi acaba” nasihatlariyle izleyiciyi şaşırtıyor. Ve pek tabii herkesin aklında şu geçiyor; “Bu kadar nasihat vereceğine tahta geçseydin!”. Sonrasında Jon’un ve Arya’nın gözünden Daenerys’in ortaya çıkış sahnesi var.
Final sahnesinin görsel olarak en can alıcı sahnesi burası diyebiliriz. Konuşma yapmak için ilerleyen Dany’nin arkasında kanat çırpan ejderhasının akıllıca kurgulanmış sembolizmi izleyiciyi biraz umutlandırsa da sonuç öyle olmuyor. Savaşa devam edeceğini açıklayan Dany’nin tüm savaşlar boyunca hiç azalmayan ve yara almayan ordularının görüntüsü de pek tabii mantığa aykırı bir görüntü oluşturuyor.
Arya Tyrion’un sürekli Daenerys’in ‘bununla yetinmeyeceğini ve onu da öldüreceğiyle’ ilgili yorumlarına rağmen, Jon’un “Winter is coming” ses tonuyla ve bitmek bilmeyen “She is my Queen” cümlesiyle izleyicinin yürekleri daha da daralıyor. Sansa’nın Tyrion’a Jon’un gerçek kimliğini söylememiş olması, Tyrion’un da bunu öğrense bile saklamış olması durumunda işlerin daha iyiye gidebileceği yönündeki yorumlar tam da burada başlıyor.
Fakat Tyrion ile Jon’un mahsende yaptıkları ve hiçbir sonuca varmayan konuşmaları da tam bir zaman kaybı olarak gerginliği iyiden iyiye arttırıyor.
Daenerys’in tahta tam dokunurken Jon’un gelmesi ve hala ‘onu masum insanları öldürmekten ve savaştan vazgeçmesi gerektiğini’ söylemesi de tam bir prosedür/mecburiyet konuşması niteliğinde.
“Seni öldüreceğim ama yine de son bir kez söyleyeyim ki günah benden gitsin” yorumu bu sahne için en doğru ifade olur sanıyoruz.
Jon’un Dany’i öldürdükten hemen sonra bunu hissedip, olay alanına gelen ejderhası da cabası. Annesini öldüren adama dokunmayıp, tahtı yakarak eritmesi ve sonrasında sakince ‘Annesini de alıp gitmesi, izleyicinin aklına ‘Kadir gecesi mi doğdun be ‘Jon’? sorusunu getirdi. Eriyen taht sahnesindeki görsel kalitesizlik karşısında hissettiklerimizi buraya yazmak bile mümkün değil.
Aynı bölüm içinde haftalar hatta aylar sonrasıyla devam ettiğini anladığımız bir sahnede Jon’un da hapiste olduğunu öğreniyoruz. Fakat Dany’i öldürdüğünü kim, nereden biliyor? Ya da Jon gidip onu öldürdüğünü neden söylüyor? Bu sorular kafaları epey karıştırıyor. Sonunda izleyiciye “Zaten Jon gidip, kendi söylediyse bu kadar saflıkla tahta da oturmadığı iyi olmuş’ dedirtti.
Kalan tüm hükümdarların toplandığı konseyde, mahkum Tyrion’un kendince yaptığı açıklama ile kral seçilen Bran’ın hiç aklında yokken “Buralara kadar neden geldim dostum?” şeklindeki açıklaması da ayrıca izleyici ile dalga geçer nitelikteydi. “Madem geçmişi geleceği her şeyi görebiliyordu, o zaman neler olacağını da biliyordu. Jon’un kim olduğunu öğrendiğinde olayları akışına bilerek bıraktı, çünkü aslında hep kral olmak mı istiyordu? soruları, tabii ki habersizce izleyen hayranların aklında diğer bir soru işareti.
Bu sahnelerde görülen ‘pet şişe’ de ayrıca ne kadar özensiz davranıldığının bir kanıtı olarak dizide rol almış.
Sansa, Kuzeyin özgürlüğünü istediğinde diğer hükümdarlar neden kendi özgürlüklerini isteyemiyorlar? Üstelik Yara Daenerys’le Demir Adalar için özgürlük anlaşması yapmışken. Bu sorular da bir köşede dursun…
Arya’nın önceki sezonlarda izlediğimiz ‘Faceless Men’ macerası da güme giden konular arasında. Ayrıca lekesizlerin Naath adasına gittiğini görüyoruz ama kimse Dothrak’ların nereye gittiğini bilmiyor. Dany’nin tüm adamları yok olmuşken, zorlu mücedelesine ve güçlü duruşuna rağmen Jon’un neden kral seçilmediği ise apayrı bir muamma.
Bran’ın kral seçildikten sonra düzenlenen ilk konseyde Tyrion haricinde beklenmeyen dört kişi görülüyor ve o kadar hükümdar asker varken hala konseyin tam olarak seçilmemiş olduğunu da görüyoruz.
Sam’in getirdiği ‘A song of Ice and Fire’ isimli kitapta Tyrion’un yer almadığını söylemesiyle konuya son tüy de dikilmiş oluyor.
Ve Bran’ın tekerlekli sandalyeyle gezip ‘Ben şu ejderhaya bir bakayım neredeymiş’ şeklinde espiri yapan bir çocuk imajıyla noktalanan taht hikayesi unutulmayacak bir dizi serisinin hatırlanacak hazin ve hayal kırıklığı dolu son sahneleri olarak hafızalarımıza kazındı.
Ne diyelim, bu sondan bi “Arya bilinmez diyarlarda”, “Sansa ile kuzey ne alemde?” “Jon ve Tormund’la Yaban Hayat” konulu bir iki spinoff dizi daha bekliyoruz. Yani o ki; bu efsane böyle bitmez, bitemez…
Yayınlayan : Tabiki Haber - Nur Yılmaz